Duke of Edinburgh Vakfı’dan Mehmet Gültekin’e “Kraliyet Sonsuzluk Rozeti”
Salgın Eğitim Fakültelerini Bir Daha Açılmamak Üzere Kapattı!

Evet doğru! Salgın ile birlikte Mart 2020’de eğitim-öğretim kurumları kapanmak zorunda kaldı. İlk ve orta öğretimde belli aralıklarla yüz yüze eğitime kısa süreli dönülse de yükseköğretimde bütün üniversiteler 1 yılı aşkın süredir uzaktan öğretime devam etmektedirler.
Salgının seyri ile ilgili öngörüde bulunmak çok zor. Ancak aşılanma ile birlikte önümüzdeki akademik yılda üniversitelerin yüz yüze eğitime dönme ihtimalleri yüksek. Bu gerçekleşir ise üniversitelerin eğitim-öğretim anlayışında ciddi değişikliklere tanık olacağımız da bir gerçek. Ancak üniversitelerin diğer fakültelerine kıyasla Eğitim Fakülteleri bu salgından en fazla etkilenen fakülteler oldu. Hatta şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Mart 2020 de kapanan Eğitim Fakülteleri bir daha asla açılmamak üzere kapanmıştır. Eğer geçen yıl kapandıkları noktadan eğitim öğretim faaliyetlerine yeni dönemde de devam etmeye kalkarlarsa, bu fakültelerin işlevinin ciddi şekilde sorgulanması gündeme gelebilir.
Eğitim Fakültelerinde değişimin ayak esleri uzun yıllardır duyuluyordu. Ancak bu fakülteler bu talebin farkına varıp gerekli düzenlemeleri yapmak yerine tamamen kurumsal bir sağırlık örneği gösterdiler ve bu değişime kulaklarını tıkadılar. Eğitim kurumlarının yeni mezun öğretmenlerin nitelikleri ile ilgili yıllar içinde birikerek devam eden eleştirileri de bu değişime ön ayak olmaya yetmedi. Eğitim Fakültelerinde ki akademik kadroların atama ve yükseltme kriterleri neredeyse tek bir kritere (Uluslararası dergilerde yayın yapma) indirgendiği için fakültelerdeki akademik kadroların uygulama alanı olan okullar ve öğrencilerle olan bağları ya çok zayıfladı ya da koptu. Bunun doğal sonucu olarak eğitim sistemindeki ihtiyaçlara cevap verebilecek niteliklere sahip öğretmenlerin yetiştirilmesi neredeyse imkânsız hale geldi.
Özellikle Internet’in 2000’li yılların başından itibaren yaşamın her alanında ve özellikle iletişim ve eğitim alanındaki hızlı yayılımı eğitim kurumlarındaki reform hareketlerini ciddi anlamda zorunlu kılmaya başladı. Öğrencilerin bilgiye erişmede ulaştıkları bu rahatlık aslında sadece bilgiye erişme şeklini değil, bilgiyi algılama ve onu anlamlaştırma yöntemlerini de kökten etkiledi. Kaliteli içeriklerin kolay erişilebilir olması, öğrencilerin okul ve öğretmene bakışını ve beklentilerini de kökten değiştirdi. Eğitim kurumlarının ve öğretmen yetiştiren kurumların bu değişime yetince cevap verememesi sonucunda öğrenciler ve eğitim kurumları arasındaki uçurum git gide derinleşmeye başladı. Özellikle öğretmen nitelikleri ciddi anlamda sorgulanmaya başladı.
Eğitim kurumları derin bir krizin içine savrulurken bu salgın ile birlikte bu kriz tavan noktasına ulaştı diyebiliriz. Bu krize hazırlıksız yakalanan eğitim kurumları çok kısa sürelerde çözüm üretmeye başladılar. 18 milyondan fazla öğrencisi ve 1 milyondan fazla öğretmeni olan Millî Eğitim Bakanlığı birkaç hafta içinde EBA TV ve EBA Online ile uzaktan öğretim uygulamalarına başladı. Özel okullar ise farklı Öğrenme Yönetim Sistemleri (LMS) ve farklı online kaynak ve uygulamalar ile öğretim faaliyetlerine ara vermeden devam edebildiler. Bu süreçte hem öğretmenler hem öğrenciler hem de veliler birçok yeni bilgi ve beceri kazandılar. Salgın döneminin eğitim için belki de tek olumlu çıktısı, kısa sürede kazanılan ve yaşam boyu kullanılacak olan bu bilgi ve beceriler oldu diye düşünüyorum.
Önümüzdeki dönemde okullardaki bu değişimin daha da ivme kazanarak devam edeceği bir gerçek. Okullar artık öğrencilerin tanımlarla dolu sıkıcı sunuları dinledikleri kurumların çok ötesinde gözlem ve deney yapabildikleri ve öğrenme yaşantılarını sorgulama ile anlamlı hale getirdikleri ve sosyalleştikleri mekanlar olmak zorundalar. Bu değişimin ve gelişimin başarılmasında en kritik rol yine öğretmenlerin omuzlarındadır. Bu değişime ayak uydurabilecek ve bu yeni vizyona uygun eğitim öğretim yapabilecek öğretmenlerin yetiştirilmesi ulusal önceliği olması gereken önemli bir konudur.
Yeni akademik yıl başlamadan bütün Eğitim Fakültelerinin şapkalarını önlerine koyup ciddi bir sorgulama yapmalarının zamanı geldi de geçiyor bile. Günümüzün gerektirdiği nitelikleri taşıyan öğretmenlerin yetişebilmesi için Eğitim Fakültelerinin (1) İnsan Kaynağı, (2) Eğitim Programı ve (3) Altyapı ihtiyaçlarını bir an önce belirleyip bu alanlardaki eksikliklerini gidermeleri gerekmektedir. Bu 3 alanda da önemli olduğunu düşündüğüm konuları burada tartışmaya açmak isterim.
- İnsan Kaynağı: Öğretmenlik mesleğinin artık sıradan kişiler tarafından başarılması mümkün değildir. Bilginin bu kadar erişilebilir olduğu bir dönemde öğrencileri öğrenme konusunda güdüleyen ve heyecanlandırabilen öğretmenlere ihtiyacımız var. Artık öğretmenler belli bir konunun içeriğinin aktarılmasının ötesinde öğrenciyi güdüleyen ve onlara ilham veren kişiler olmak zorundalar. Bunu başarabilecek öğretmenler, iletişim ve sahne sanatları becerisi yüksek, sanatın ve bilimin öğretimdeki gücünden faydalanabilen ve belki de en önemlisi “etkili ve keyif veren” öğrenme ortamlarını tasarlayabilen kişiler olmak zorundadır. Bunun başarılabilmesi için Eğitim Fakültelerinin kadrolarında bu nitelikleri öğretmen adaylarına kazandırabilecek yeterliliklere sahip öğretim elemanlarına ihtiyaç vardır. Zorunlu uzaktan öğretim ile birlikte çevrimiçi ortamlarda öğretim etkinliği tasarlama, bunu uygulama ve öğrenci performansını değerlendirme önemli beceriler olarak öne çıkmaktadır. Bu becerilere sahip ve öğretmen adaylarına bu becerilerin kullanımını modelleyebilen öğretim üyeleri bu değişimde önemli roller üstleneceklerdir.
- Eğitim Programları: Eğitim Fakültelerinde hali hazırda uygulanan öğretim programlarının gerekli niteliklere sahip öğretmenler yetiştiremediği açıktır. Özellikle “etkili ve keyifli” öğretim ortamlarını tasarlayabilecek öğretmenlerin sahip olması gereken becerilerin başında “öğretim teknolojileri” becerileri gelmektedir. Bu nedenle her öğretmen adayı Öğretim Teknolojilerini bir ders olarak değil, yan dal ya da 2. ana dal olarak çalışmalıdır. Gerçek bu iken, eğitim fakültelerindeki Öğretim Teknolojileri bölümlerinin kapatılmaya çalışılması mantıkla açıklanabilir bir durum değildir. Özellikle yıllar içinde yetişen öğretim teknolojileri alanında yetkin öğretim elemanları, eğitim fakültelerindeki bu değişimde öncü rol oynayacaklardır. Ayrıca, okulların ileride deney-gözlem-sorgulama odaklı olacağını düşündüğümüzde, öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerinin programlarının da bu misyon etrafında yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Teknoloji destekli ortamlarda öğrencilere deney-gözlem-sorgulama becerilerini kazandırmayı başaracak öğretmenlerin bu becerileri öncelikle eğitim fakültelerinde kendilerinin kazanması gerekmektedir. Son olarak, öğrencilere ilham olabilecek ve onların örnek alacağı öğretmenlerin yetiştirilmesinde öğretmenlerin sanat ve bilim alanındaki görgü ve becerileri öne çıkacaktır. Sanat ve bilim kültürüne sahip öğretmenleri yetiştirebilecek eğitim programlarının hazırlanması, eğitim fakültelerinin başlıca sorumluluğudur.
- Altyapı: Eğitim fakülteleri eskimiş bu altyapıları ile yaratıcı, etkili ve üretken öğretmen yetiştirmenin çok uzağındadır. Öğrencilere gözlem-deney-sorgulama becerilerini kazandırması beklenen öğretmenlerin bu becerileri kazanabilecekleri öğrenme ortamlarının ve mekanlarının eğitim fakültelerinde kurulması gerekir. Özellikle teknoloji ile zenginleştirilmiş deney ve gözlem laboratuvarlarının eğitim fakültelerinde öğretmen adaylarının eğitimlerine entegre edilmesi eğitim sisteminin ilerideki başarısı ve kalitesi için vazgeçilmez unsurlardır. Şunu unutmamalıyız ki, gelecekte teknolojiyi kullanamayan nesiller bilimsel bilgi de üretemeyeceklerdir. Çünkü 19. ve 20. yüzyılın aksine, 21. yüzyılda bilim yapmanın önkoşulu ileri teknoloji kullanabilmektir. Bu nedenle, öğretmenlerin okullarda öğrencilerine örnek olmaları, onları bilimsel düşünceye yöneltmelerinin ön koşulu, teknoloji destekli laboratuvar ve gözlem odalarını etkili kullanmalarına bağlıdır. Eğitim fakültelerinin bilişim teknolojileri laboratuvarları da dahil bu deney ve gözlem mekanlarının tasarlaması ve öğretmen adaylarının kullanımına sunabilmesi eğitim fakültelerinin başarısı için ön koşuldur.
Eğitim sistemlerinin ve öğretmenlerin nitelikleri ulusların ve vatandaşların yaşam kalitesini belirleyen unsurların başında gelmektedir. Salgın ile birlikte öğretmen yetiştirme konusunda yıllardır ötelediğimiz ve görmezden geldiğimiz sorunlarla bütün yalınlığı ile yüzleşmek zorunda kaldık. Ulus olarak ciddi bir yol ayrımındayız. Ya gerçekle yüzleşip gereğini yapacağız ya da gözlerimizi kapatıp derin bir uykuya dalacağız. Eğer kolay olanı seçip gözlerimizi kapatırsak, ulus olarak yüzyıllarca sürecek bir felaketin ve geri kalmışlığın içine sürükleneceğiz. Ama gereğini yaparsak genç nesillere yaşanacak bir ülke ve gelecek bırakacağız. Bu yüzden Mart 2020 de salgın yüzünden kapattığımız eğitim fakültelerini bir daha bu hali ile açılmamak üzere kapatmalıyız. Zamanın gerektirdiği ve ülkemizin ihtiyacı olan eğitim sistemini ve eğitim fakültelerini hayal etmek ve kurmak zorundayız. Eğer hayallerimiz gerçeklerin gerisine düşerse bu ülke olarak felaketimiz olur.