“Yılın Yaban Hayatı Fotoğrafçısı” Sergisi’nin Öne Çıkan Fotoğrafları İstanbul’da
Dijital Çağın Çocukları Geleneksel Oyunlar Oynayacak…
Sema Ertekin – Eğitim Ekonomisi Genel Yayın Yönetmeni
Gelişen teknoloji, çocukların oyun şekillerini de değiştirdi. Eskiden, hemen hemen her sokakta, koşup oynayan çocuklar vardı. Sesleri, sokakları çınlatırdı. Oyunların sonu gelmez, akşam yemeği saati, annelerin sesleri yükselirdi evlerden. Günümüzde ise çocuklar artık sokaklarda koşup oynamıyor. Siz son dönemde, bir sokaktan geçerken, oyun oynayan
çocuklar gördünüz mü?
Ben çok uzun zamandır görmüyorum. Çünkü çocuklar artık evlerinde saatlerce bilgisayar, telefon veya tablet başında, beden gücü harcamadan bilgisayar oyunları oynuyorlar. Online oyunlarla sanal ortamda sosyalleşiyorlar, aslında bana sorarsanız hiç de sosyalleşemiyorlar. Uzmanlara göre, eskiden sokaklarda oynanan ve artık ‘geleneksel oyun’ olarak tanımlanan oyunlar, çocukların eğitimi ve kişilik gelişimleri üzerinde olumlu etkilere sahip. Geleneksel oyunlar, çocukların kültür ve gelenek kodlarını tekrarlarken, aynı zamanda farklı kültürlere de aşinalık kazandırarak, gelişimine katkı sağlıyor. Telefon, tablet ve bilgisayarın aşırı kullanımı, çocuklarda iletişim sorunlarını artırıyor, radyasyon, hareketsizlik, yoğun klavye kullanımı ve uykusuzluk gibi nedenlerle de sağlık sorunlarına neden olabiliyor.
Gelişim çağındaki çocukların bu hareketsiz yaşamı, başta obezite olmak üzere birçok hastalık riskini de yükseltiyor. Bir bakın etrafınıza, obezite sorununun nerelere vardığını görebiliyor musunuz? Uzmanlara göre ekran süresi, yaş çarpı 10 olmalı. Yani 8 yaşında bir çocuk günde 80 dakikadan fazla bilgisayar, tablet veya telefon kullanmamalı. Fazla ekran süresi ne mi yapıyor? Gelişim geriliği, dikkat eksikliği, öfke patlamaları, asosyallik.
Peki ne yapacağız?
Çocuklarımıza geçirdiğimiz kaliteli zamanları arttıracağız. Birlikte oyun oynayacağız, yemek yapacağız, sohbet edeceğiz. Tıpkı bizler büyürken anne-babalarımızın yaptığı gibi. Ailecek kitap okuma kültürünü güçlendireceğiz. İzlediğimiz bir film üzerine tartışacağız. Birlikte müzik dinleyeceğiz, şarkı söyleyeceğiz, dans edeceğiz. Bisiklete binecek, bir parkta gezintiye çıkacak, uçurtma uçuracağız. Şimdiki çocukların çoğu bisiklet kullanmayı bilmiyor, farkında mısınız? Ve pek çoğu ömründe hiç uçurtma uçurmadı. Birlikte hobiler geliştireceğiz. Resim yapacağız, fotoğraf çekeceğiz, bir
enstrüman çalacağız. Yani, çocuklarımızı odalarından çıkarıp, sanal ortamdaki bağımlılıklarından kurtarıp, dışarıda akıp giden hayata karıştıracağız.
Bir arkadaşım bana İsviçre’de üniversite öğrencileriyle yaşadığı bir deneyimi anlatmıştı. Mesaj, kısa ve netti. Konferans için İsviçre’ye giden arkadaşım, sonrasında gençlerle biraraya gelip sohbet ederken sormuş; ‘İsviçre’nin bu kadar dünya markası çıkarmış olmasının sırrı nedir?’’ Gençlerden birinin yanıtı, hepimize rehber olacak türden. Şöyle demiş
İsviçreli genç ; ‘’ Bizler ilkokuldan itibaren, anadilimizin dışında bir başka dili, anadilimiz kadar iyi öğreniriz. Hepimiz mutlaka bir enstrüman çalarız ve hepimiz mutlaka bir spor branşını seçer, profesyonel olmasak da disiplinle
devam ettiririz. Ve hayata karışırız. Duyarak, görerek, dokunarak, hissederek, koklayarak öğreniriz…’’
İşte yöntem bu. Dünya insanı yetiştirmek için, onları hayata karıştırmamız gerekiyor. Onları, donanımlı, merak eden, araştıran, soru soran, bilgiye nasıl ulaşacağını bilen, denemekten korkmayan, coşkulu, heyecanlı, ilerleyen, okuyan çocuklar olarak yetiştirmeliyiz. Bu noktada Türkiye’de çocukları tam da bu şekilde yetiştiren bir okul var ki, bu okulun öğrencileri üniversite aşamasına geldiklerinde, dünyanın en saygın üniversitelerinin tercih ettiği öğrenciler oluyorlar. Türkiye’yi bu anlamda öne çıkaran okul uluslararası arenada da pek çok ödülün sahibi. Ona da bir sonraki yazımda
değineceğim. Unutmadan, bu okul ikinci yarı yılda müfredatına, eskilerin adab-ı muaşeret kuralları olarak tanımladığı, etiket dersini dahil ediyor. O kadar önemli ki. Çünkü çocukların hayata karışırken, nezaket kurallarını öğrenmeleri çok
ama çok önemli.
“Çatlak patlak, çömlek, istop, beş taş, sek sek …”
Geleneksel oyunlar, okullara geri dönüyor
Bu noktada Milli Eğitim Bakanlığı’nın geleneksel oyunları, okul müfredatına almış olması da alkışlanacak bir harekettir.
Okul öncesi, ilkokul ve ortaokul öğrencilerine yönelik belirlenen 100 geleneksel çocuk oyununun nasıl oynandığını içeren “Yüz Yüze 100 Çocuk Oyunu” adlı bir kılavuz kitap ve bu oyunlara ilişkin videolar hazırlandı.
Bu kapsamda özellikle okul bahçeleri olmak üzere, okulun tüm elverişli alanlarında, çocuk oyunlarına yönelik fiziki düzenlemelere gidilecek. Bu sayede okullarda geleneksel çocuk oyunlarına daha fazla yer verilerek, tüm
illerde, özellikle bahar aylarında geleneksel çocuk oyunları şenlikleri düzenlenmesi hedefleniyor. Çocuk oyunları, en etkili öğrenme ve gelişim aracı. Çocuk oyun sırasında birçok şeyi deniyor, dış dünyayı keşfediyor, insanları gözlemliyor, kuralları öğreniyor, sınırları kavrıyor, insanlarla iletişim kurmayı öğreniyor, kendi özelliklerini fark ediyor ve kendini geliştiriyor. Bunların hiçbirini bir tablet başında zaman geçirdiğinde yapamıyor. Ya da sanal bir oyun ortamında
saatlerce oyun oynadığında. ‘’Ohhh odasında oyun oyun oynuyor. Telefonunda sosyal medyada geziniyor. Ben de çok yorgunum, aman kendi kendine meşgul olsun, oyun oynasın ‘’ demeyin olur mu?
Çocuklar geleceğin sahipleri…
Onların hepsi özenle işlememiz gereken birer hazine..
Işıklarını daha da parlatmak, ilham vermek, desteklemek, yön göstermek,
yollarını, rotalarını bulmalarını sağlamak da bizim işimiz.
Sevgiyle, destekleyerek, çok güvenerek..
Bugünden, hiç geç kalmadan, onları, hayata en doğru şekilde hazırlayalım
olur mu?